Gurbetteki Türkçe

Almanya 29.01.2022 - 14:53, Güncelleme: 29.01.2022 - 14:53 3540+ kez okundu.
 

Gurbetteki Türkçe

Batı Avrupa’da göçmen barındıran ülkelerdeki en büyük gruplardan birisini 60 yıl önce bu kervana katılan Türkler oluşturuyor. Dile kolay ama 60 yıla çok şeyler sığdırdı Türkler. Hem kendileri değişti hem de onların kimliğini oluşturan ana dilleri Türkçe. Her ne kadar yazının başlığı ‘Gurbetteki Türkçe’ olsa da gurbetteki Türkler şimdilerde ‘Diasporadaki Türkler’ ya da ‘Batı Avrupa Türkleri’, Türkçe ise ‘Avrupa’daki Türkçe’ oldu.

Konu tüm Batı Avrupa’daki insanımızı ve Türkçemizi ilgilendirse de biz konuyu Almanya özelinde ele almayı yeğledik. Zira Almanya, Türklerin en yoğun olduğu bir ülke. Bu ülkedeki yoğunluğa paralel konuşulan Türkçe ise; sürekli kan kaybeden, her geçen gün popülaritesi düşen bir dil. Dildeki bu erimenin en temel sebebi ise; ana dili Türkçe olanların, Türkçeyi içi boş birtakım saiklerle sahiplenmemeleridir! Teşbihte hata olmaz ama Türkçe adeta gurbetteki garip konumunda. İşte, bu vurdum duymazlığın farkında olan birtakım iyi niyetli insanların oluşturduğu çeşitli sivil toplum örgütlerinin vermiş olduğu bir de mücadele söz konusu. Her sosyal konuda olduğu gibi bu konuda da farklı bakış açıları ve farklı yorumların olması işin tabiatına aykırılık arz etmez. Daha da açacak olursak; ana diline duyarlı her fert ve STK’nın farklı çıkış noktaları, farklı çözüm önerileri ve doğruları var. Bize göre ise doğrusu şudur: Almanya’da, ana dilimiz Türkçe’nin yaşaması noktasında verilen mücadelenin iki ayağı vardır: Bu işin birinci ayağı; gerek federal gerekse eyaletler bazında resmi kurum ve kuruluşlarla oluşturulan ilişkiler ve yapılan görüşmelerde inisiyatif üstlenen konsolosluklarımız, eğitim ataşeliklerimiz, öğretmen ve veli derneklerimizdir. Burada bir sıkıntı yok, zira hem Türkiye Cumhuriyeti temsilciliklerimiz ve hem de mevcut derneklerimiz bu görevi ifa etmeye çalışıyorlar. Bu işin ikinci ayağı ise; muhatabı insanımız olan sahadaki çalışmalardır. Aslında sahadaki çalışmalar aynı zamanda bu işin ana eksenini de oluşturuyor. Zira sahadaki başarı masadaki başarının da ölçüsüdür. Siz sahada ne kadar başarılı iseniz, masada da o derece söz sahibi olursunuz. Bu konuda yapılması gereken ise; saha çalışmalarını yapacak olan öğretmen ve özellikle de veli derneklerinin sayılarının arttırılmasıdır. Bunu yaparken de nicelik ve nitelik büyük bir önem arz eder. Bu nedenle; ehil ve gayretli kişilerin dernek yönetimlerinde yer almalarına azami derecede dikkat edilmelidir. Daha farklı bir ifadeyle; ‘derdi; bir şey olmaktan ziyade, derdi; bir şey yapmak olan’ kişilerin dernek yönetimlerinde yer almasına özen gösterilmelidir. Peki bu yeterli mi? Elbette ki, değil! Dikkate alınması gereken bir başka konu ise; dernek yönetiminde görev alacak olanların -özellikle Türkiye’deki siyasi görüşlerle içli dışlı olan, ana vatandaki siyaseti buraya taşıyan, sürekli görüş beyan eden kişilerden oluşmasına fırsat verilmemelidir. Bu durum ne yazık ki, pek fazla irdelenmeyen ama gerek insanımızın ve gerekse hizmet amaçlı oluşturulan STK’ların ortak hareket alanını kısıtlayan ve hatta sekteye uğratan en büyük etken olarak karşımıza çıkmaktadır. Sahadaki gözlemler; dernek yönetiminde görev alan ve Türkiye’deki siyasi konularla ilgili görüşleriyle bilinen kişilerin, ortak paydamız olan Türkçe gibi önemli konuda dahi insanımızın bir araya gelmesine engel teşkil etmekte ve beraber hareket etme konusundaki opsiyonunu tamamen devre dışı bırakabilmektedir. Sıkça yaşadığımız bir durum; ‘falanca kişi varsa ben yokum’ ya da ‘falanca grup varsa biz yokuz’ şeklinde karşımıza çıkıyor. Örnekleri çoğaltmak mümkün ancak özetleyecek olursak başarı; konunun birinci ayağını oluşturan resmi kurum ve kuruluşlarımız ve ikinci ayağı olan sahadaki eşgüdümlü, azimli ve kararlı çalışmalarıyla mümkündür. Yani her iki ayağın da aynı tempoda hareket etmesi elzemdir. Detaydan özete geçecek olursak; farklı düşünmemiz, beraber olmamıza ve beraber hareket etmemize engel teşkil etmemelidir. Bu gemi hangi siyasi ve dünya görüşüne sahip olursak olalım; hepimizin içinde olduğu bir gemi. Bu geminin su alması, hepimizin batması anlamına gelir ki, sağ duyu sahibi hiçbir kişi geçmişimizi bugüne taşıyan, bugünümüzü yarına taşıyacak köprü olan ana dilimiz Türkçe’nin heba olmasına göz yummaz ve yummamalıdır da. Ali Yağız
Batı Avrupa’da göçmen barındıran ülkelerdeki en büyük gruplardan birisini 60 yıl önce bu kervana katılan Türkler oluşturuyor. Dile kolay ama 60 yıla çok şeyler sığdırdı Türkler. Hem kendileri değişti hem de onların kimliğini oluşturan ana dilleri Türkçe. Her ne kadar yazının başlığı ‘Gurbetteki Türkçe’ olsa da gurbetteki Türkler şimdilerde ‘Diasporadaki Türkler’ ya da ‘Batı Avrupa Türkleri’, Türkçe ise ‘Avrupa’daki Türkçe’ oldu.

Konu tüm Batı Avrupa’daki insanımızı ve Türkçemizi ilgilendirse de biz konuyu Almanya özelinde ele almayı yeğledik. Zira Almanya, Türklerin en yoğun olduğu bir ülke. Bu ülkedeki yoğunluğa paralel konuşulan Türkçe ise; sürekli kan kaybeden, her geçen gün popülaritesi düşen bir dil. Dildeki bu erimenin en temel sebebi ise; ana dili Türkçe olanların, Türkçeyi içi boş birtakım saiklerle sahiplenmemeleridir! Teşbihte hata olmaz ama Türkçe adeta gurbetteki garip konumunda.

İşte, bu vurdum duymazlığın farkında olan birtakım iyi niyetli insanların oluşturduğu çeşitli sivil toplum örgütlerinin vermiş olduğu bir de mücadele söz konusu. Her sosyal konuda olduğu gibi bu konuda da farklı bakış açıları ve farklı yorumların olması işin tabiatına aykırılık arz etmez.

Daha da açacak olursak; ana diline duyarlı her fert ve STK’nın farklı çıkış noktaları, farklı çözüm önerileri ve doğruları var.

Bize göre ise doğrusu şudur: Almanya’da, ana dilimiz Türkçe’nin yaşaması noktasında verilen mücadelenin iki ayağı vardır:

Bu işin birinci ayağı; gerek federal gerekse eyaletler bazında resmi kurum ve kuruluşlarla oluşturulan ilişkiler ve yapılan görüşmelerde inisiyatif üstlenen konsolosluklarımız, eğitim ataşeliklerimiz, öğretmen ve veli derneklerimizdir. Burada bir sıkıntı yok, zira hem Türkiye Cumhuriyeti temsilciliklerimiz ve hem de mevcut derneklerimiz bu görevi ifa etmeye çalışıyorlar.

Bu işin ikinci ayağı ise; muhatabı insanımız olan sahadaki çalışmalardır. Aslında sahadaki çalışmalar aynı zamanda bu işin ana eksenini de oluşturuyor. Zira sahadaki başarı masadaki başarının da ölçüsüdür. Siz sahada ne kadar başarılı iseniz, masada da o derece söz sahibi olursunuz.

Bu konuda yapılması gereken ise; saha çalışmalarını yapacak olan öğretmen ve özellikle de veli derneklerinin sayılarının arttırılmasıdır. Bunu yaparken de nicelik ve nitelik büyük bir önem arz eder. Bu nedenle; ehil ve gayretli kişilerin dernek yönetimlerinde yer almalarına azami derecede dikkat edilmelidir. Daha farklı bir ifadeyle; ‘derdi; bir şey olmaktan ziyade, derdi; bir şey yapmak olan’ kişilerin dernek yönetimlerinde yer almasına özen gösterilmelidir.

Peki bu yeterli mi? Elbette ki, değil! Dikkate alınması gereken bir başka konu ise; dernek yönetiminde görev alacak olanların -özellikle Türkiye’deki siyasi görüşlerle içli dışlı olan, ana vatandaki siyaseti buraya taşıyan, sürekli görüş beyan eden kişilerden oluşmasına fırsat verilmemelidir. Bu durum ne yazık ki, pek fazla irdelenmeyen ama gerek insanımızın ve gerekse hizmet amaçlı oluşturulan STK’ların ortak hareket alanını kısıtlayan ve hatta sekteye uğratan en büyük etken olarak karşımıza çıkmaktadır.

Sahadaki gözlemler; dernek yönetiminde görev alan ve Türkiye’deki siyasi konularla ilgili görüşleriyle bilinen kişilerin, ortak paydamız olan Türkçe gibi önemli konuda dahi insanımızın bir araya gelmesine engel teşkil etmekte ve beraber hareket etme konusundaki opsiyonunu tamamen devre dışı bırakabilmektedir. Sıkça yaşadığımız bir durum; ‘falanca kişi varsa ben yokum’ ya da ‘falanca grup varsa biz yokuz’ şeklinde karşımıza çıkıyor.

Örnekleri çoğaltmak mümkün ancak özetleyecek olursak başarı; konunun birinci ayağını oluşturan resmi kurum ve kuruluşlarımız ve ikinci ayağı olan sahadaki eşgüdümlü, azimli ve kararlı çalışmalarıyla mümkündür. Yani her iki ayağın da aynı tempoda hareket etmesi elzemdir.

Detaydan özete geçecek olursak; farklı düşünmemiz, beraber olmamıza ve beraber hareket etmemize engel teşkil etmemelidir. Bu gemi hangi siyasi ve dünya görüşüne sahip olursak olalım; hepimizin içinde olduğu bir gemi. Bu geminin su alması, hepimizin batması anlamına gelir ki, sağ duyu sahibi hiçbir kişi geçmişimizi bugüne taşıyan, bugünümüzü yarına taşıyacak köprü olan ana dilimiz Türkçe’nin heba olmasına göz yummaz ve yummamalıdır da.

Ali Yağız

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve lokalbakis.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.